İSLAMI DOĞRU ANLAMAK
İslam’ı doğru anlamak için İslam’ı bilmek gerekir. O zaman İslam’ı nasıl öğrenmek,… nereden öğrenmek,…hangi esaslardan öğrenmek. Düşünürlerin yorumların dan mı? Yoksa Kur’an ve hadislerden mi? İşte en büyük handikapımız da burada. Kimin düşünür, kimin kuran ve sünnete göre İslam’ı anlattığını bilemeyişimiz. Nedeni ise inandığımız din hakkında bir bilgi sahibi olmayışımız. Halbuki elimizde Kur’an ve hadis kitapları var. Bu iki kaynak yerine biz alim kabul ettiklerimizin kitaplarından öğrenmeye çalışıyoruz.
Yaşadığımız zamanda bilgisayar aracılığıyla internette aradığımız her türlü bilgiye ulaşabiliyoruz. Basın ve yayın müesseselerinin de çoğalmasıyla her türlü bilgiye ulaşacak kitaplara da sahip olabiliyoruz. Hatta bazı kitapları bize hediye eden birçok hayırseverin de olduğu bir ortamda yaşıyoruz. Bütün bu kargaşa içinde doğru bilgiye ulaşabilmemiz tabii olarak zorlaşıyor. Bir yanda kitaplardan para kazanmak arzusunda olanlar, bir yanda idealine ulaşmak için kitaplar yazanlar, bir yanda da siyasi emelleri için İslam adına kitaplar yazanlar. O kadar çok bilgilerle karşılaşıyoruz ki aklımız pes ediyor. Çünkü aynı konularda o kadar değişik bilgiler var ki hangisi doğru hangisi yanlış içinden çıkamıyoruz.
Bütün bu bilgileri öğreniyoruz. Birkaç yıl sonra bu bilgileri öğrendiğimiz eserleri yazanları tekrar okuyoruz, aynı bilgilerin adeta tekzip eder gibi değiştiğini görünce şaşırıyoruz ama o zaman da o eseri yazana olan itimadımızdan dolayı doğru kabul edip öğrenmeye devam ediyoruz ve böylece her birkaç yılda aynı zatın birçok eseriyle ihya oluyoruz. Fakat bu defa kafamızda bir neden – niçin soruları beliriyor ama artık o zat’a olan inancımız bizi araştırmaktan alıkoyuyor. Çünkü başka bir alternatifimiz de yok. Al birini vur ötekine…
Evvela biz, dinimizin akıl dini olmadığını, dinimizin esasının Vah-yi İlahi olduğunu bilmemiz ve dinimizin temeli olan Kur’anı ve Yüce peygamberimizin sünnetleri olduğuna inanmamız lazım. İslam’ı doğru anlamamızın esası budur. Yok! sadece alimlerin yorumlarıyla İslam’ı anlamaya çalışırsak ortada kalırız. İnsanlardan öylesi de vardır ki, ne bir ilmi, ne bir yol göstericisi, ne de aydınlatıcı bir kitabı olmadığı halde kibirlenerek insanları Allah(cc)’ın yolundan saptırmak için, Allah(cc) hakkında tartışmaya kalkar. Ona dünyada bir rezillik vardır. Ona kıyamet gününde de yangın azabını tattıracağız.
Hacc Suresi 8/9
Böylece biz Kur’an’ı apaçık ayetler halinde indirdik. Şüphesiz Allah dilediğini doğru yola iletir.
Hacc Suresi 16
İslam Dini üç büyük grubun tehlikesi altındadır. Birincisi felsefeciler… ki bu gurup İslam’ı bir düşünce olarak algılayan, yorumlayan ve kendi aklına uygun hale getirmeye çalışanlar. İkincisi ise İslam’ı öğretmeye aday olan, ancak her bulduğunu insanlara İslam diye anlatanlar. Üçüncü grup ise İslam’ı aslından uzaklaştırarak bozmaya çalışanlar. Bu üç grup içinde en tehlikeli olanlar birinci ve ikincilerdir. Çünkü üçüncüyü hemen anlayabiliriz. Bunlar müsteşriklerdir yabancılardır. Ama ikinci gurup çok tehlikelidir. Bu grup ne yaptığını bilemeyen fakat kendine menfaat sağlamak için her şeyi İslam olarak öğreten gruptur, içimizdedir. Bunlar hem felsefecilerin görüşlerini hem müsteşriklerin fikirlerini öğretmekten çekinmezler. İşlerine hangisi gelirse, kendilerinin menfaatine ne uygunsa ona göre vaziyet alırlar ve hangi grubun görüşü o ana uygunsa onu söylerler.
Yanlışları anlatmak yerine doğruları ortaya koymak esastır. İnşallah biz de doğrulardan bahsedeceğiz ve Müslümanların biraz olsun fehmini açmaya gayret edeceğiz. Birinci husus İslam’ın aslına uymayan her söz ve her amel batıldır. İster mezhep, ister meşrep, ister tasavvuf, isterse tarikat olsun. İslam’ın hükümleri vardır, her şey açık ve nettir. Hiçbir yoruma muhtaç ya da hiçbir değişikliğe ihtiyacı yoktur.
O, sana Kitab’ı indirendir. Onun (Kur’an’ın) bazı ayetleri muhkemdir, onlar kitabın anasıdır.
Al’i İmran Suresi/7
Kur-anın anası muhkem ayetlerdir. Bunları kim değiştirmeye ya da yeniden yorumlamaya, günümüze uyarlamaya kalkarsa işte onlar bu üç gruptur. Bunlar bu yorumlarına meşru bir kılıf da buluyorlar. Meşru olan nedir? İslam dininde “içtihat” hüküm çıkarma müessesi vardır. Kur’an ve hadislerden hüküm çıkarılır ve bu hükümlerle de amel edilir. Hüküm çıkaran kişilere de “müçtehit” denir. Mezhepler de bu müçtehitlerin içtihatlarına göre oluşmuştur. Genel kanı bir müçtehit’in kararında isabet etmesi durumunda üç sevap alır. İçtihat’ında isabet edemezse günaha girmez, bir sevap alır. İşte bu gruplar bu müesseseyi kullanıyorlar. Mezhep imamları ve “müçtehit”ler Kur’an ve sünnette olmayan konularla ilgili “içtihat” da bulunmuşlardır. Bu gruplar a ise dikkat etmek lazımdır. Bunlar Kur’anda açıkça bildirilen hükümlerde “içtihat” yapıyorlar. Kesin ayetleri yorumluyorlar, bu ayetleri menfaatleri doğrultusunda yorumluyorlar ve kendilerine uyduruyorlar. Anlaşılabilmesi için bir iki misal verirsek; Nur Suresinin otuz birinci ayeti ve yine Ahzab suresinin elli dokuzuncu ayetiyle ilgili “içtihat”ları ve yine Bakara suresi iki yüz yetmiş beşinci ayetiyle ilgili yorumlarına bakılırsa daha iyi anlaşılır. Bu ayetlerin hükümlerine bakarsak; “Hüküm ancak Allah’a aittir”
Yusuf Suresi / 40
Bu “içtihadı” yapanlar Allah(cc)’ ın hükmüne ortaklık ya da onun adına hüküm vermiş olduklarından doğrudan doğruya dinden çıkar. Çünkü Din adına hüküm koymak yalnız Allah(cc) ve resulüne aittir.
“O hükmüne hiçbir kimseyi ortak etmez.
“Kehf Suresi / 26
Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının. Allah’tan korkun. Çünkü Allah’ın azabı çetindir.
Haşr Suresi / 7
Bu içtihatlara uyanlarsa büyük günahları işlemiş olurlar, İnşallah affedilir.
Ayrıca felsefeciler Allah(cc)ın varlığından şüpheleri olan gruptur ve bu şüphelerini gidermek için durmadan deliller ararlar ve her an başka düşünceyle karşımıza çıkarlar. Biz onların tekamül ettiğini zannederiz. İlmini artırdığına kani oluruz. Eğer Kur’an ve sünnet ölçüsüne göre değerlendirmeden inanırsak maazallah. Bu grubun tek inandığı şey kendi koyduğu kendi kurallarıdır, akıllarıyla İslam’ı yaşarlar ama;
Allah(cc) indinde din İslam dır.
Al-i İmran Suresi / 19
Kim, İslam’dan başka bir din ararsa! ondan asla kabul olunmaz. Ve o, ahirette hüsrana uğrayanlardandır.
Al-i İmran Suresi / 85
Ayetlerin hükmü açıktır. Bunların en çok kullandıkları argümanları “keramet” ve keramet ehli insanların arkasında olduklarıdır. Burada kerametle beraber “istidrac” dan da bahsetmek gerekir. Keramet ;kişinin isteği dışında ortaya çıkan doğa üstü hallerdir. İstidracda ise kişi istediği zaman görülen doğa üstü haldir. İstidrac sihirdir. Günümüzde çok fazla istidrac görmek mümkün. Ayrıca bu gruplar Tasavvuf ve tarikat adı altında faaliyet göstermektedir. Kur’an daki müteşabih ayetleri yorumlayıp kendi görüşlerine uyduruyorlar ve adına da İslam inancı ismini vererek ciltler dolusu kitaplar yazabiliyorlar. Bizim imanımızla oynuyorlar. Halbuki Kur’an ne diyor?
Diğerleri de müteşabihtir. Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onu tevil etmek için ondaki müteşabih ayetlerin peşine düşerler. Halbuki Onun tevilini ancak Allah bilir.
A’i İmran Suresi / 7
İşte ayetlerden azıcık haberimiz olsa fitneden uzaklaşırız da hem imanımızı hem amelimizi kurtarırız. Dinimizi bilemediğimiz için doğruyu yanlışı da bilmiyoruz. Halbuki dinini öğrenmek her Müslüman’a farzdır. Dinde içtihat seviyesinde ilim sahibi olmak ise farz-ı kifayedir.
Bu grubun bir özelliği de Allah(cc)’ın varlığını ispata çalışmalarıdır. Halbuki Allah(cc) Kur’anda şöyle buyuruyor.
Andolsun ki, onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan elbette: “Allah”(cc) derler. O halde (haktan) nasıl çevrilirler.
Zuhruf Suresi / 87
Allah(cc)ın varlığından kuşkusu olanlar onu ispata çalışır. Burada bir vakıayı yazacağım. Rivayet edildiğine göre; İmam Gazali (r.a) nin öğrencilerinden biri heyecanla gelir ve ‘’hocam der ben Allah(cc)’ın varlığına ait yüz tane delil buldum’’. İmam gazali(r.a) üzgün bir şekilde talebesine derki ‘’demek ki senin Allah(cc)’ın varlığı hakkında yüz tane şüphen varmış’’.
Yanlış olanı anlatmak hususunda; eğer bu yanlışları yazarken insanlara yanlışları öğretmek kuşkum olmasaydı bu grupları tek tek anlatırdım. Sonuç olarak İslam’ı doğru anlamak ancak ehli sünnet alimlerine tabi olmakla mümkündür. Ehli sünnet alimlerini tanımak için yukarda yazılanları araştırarak anlayabilirsiniz. Kur’an ve sünnete tabi olanlara uyarsak kurtuluşa ulaşırız.
Vesselamu ala menittebeal hüda. Hidayete tabi olanlara selam olsun.
Ahzab Suresi / 36
İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, Allah(cc)’a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere verenlerin; namazı dosdoğru kılan, zekatı veren, anlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar, Allah(cc)’a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir.
Bakara Suresi / 177
Suçlular (o gün) ateşi görünce onun içine düşeceklerini iyice anlayacaklar ve ondan kurtuluş yolu da bulamayacaklardır.
Küfre saplananlara gelince, onları uyarsan da, uyarmasan da, onlar için birdir, inanmazlar. Allah(cc) onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözleri üzerinde de bir perde vardır. Onlar için büyük bir azap vardır. İnsanlardan, inanmadıkları halde, “Allah(cc)’a ve ahiret gününe inandık” diyenler de vardır. Bunlar Allah(cc)’ı ve müminleri aldatmaya çalışırlar. Oysa sadece kendilerini aldatırlar da farkında değillerdir. Kalplerinde münafıklıktan kaynaklanan bir hastalık vardır. Allah(cc)’da onların hastalıklarını artırmıştır. Söyledikleri yalana karşılık da onlara elem dolu bir azap vardır. Bunlara, “Yeryüzünde fesat çıkarmayın” denildiğinde, “Biz ancak ıslah edicileriz!” derler. İyi bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir. Fakat farkında değillerdir. Onlara, “İnsanların inandıkları gibi siz de inanın” denildiğinde ise, “Biz de akılsızlar gibi iman mı edelim?” derler. İyi bilin ki, asıl akılsızlar kendileridir, fakat bilmezler. İman edenlerle karşılaştıkları zaman, “İnandık” derler. Fakat şeytanlarıyla (münafık dostlarıyla) yalnız kaldıkları zaman, “Şüphesiz, biz sizinle beraberiz. Biz ancak onlarla alay ediyoruz” derler. Gerçekte Allah(cc) onlarla alay eder (alaylarından dolayı onları cezalandırır); azgınlıkları içinde bocalayıp dururlarken onlara mühlet verir. İşte onlar, hidayete karşılık sapıklığı satın almış kimselerdir. Bu yüzden alışverişleri onlara kâr getirmemiş ve (sonuçta) doğru yolu bulamamışlardır. Onlar, sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Artık (hakka) dönmezler.
Bakara Suresi / 6 – 18
esrari