MAHMUD SAMİNİ (KS)
MAHMUD SAMİNİ (KS) PALU’DA BULUNAN TÜRBESi
Nakşi bendiye’i müceddidiyenin SAMİNİ tarikatinin kurucusu kutbuzzaman Hace Mahmud samini(ks)Hz. lerinin hayatını ,ve O gavsul azam Samini hazretlerinin yetişidrdiği güzide talebelerinin menkıbelerini Paluda kaleme alan bir samini dostunun yazdıklarını samini dostlarıyla paylaşmak istedik.
Müceddidü tarikatün nakşi bendiyü samini yenin gavsul azam mürşidi müfehhem, Hace Mahmud SAMİNİ (ks)efendimiz hazretlerinin menakıbı şerifleri hakkında bazı malumat tezkar olunur. Minettevfik ve hüve ni’merrefik.
El kutburrabbani vel gavsus semedani El mukbili ila evc-i la mekani vakıfu ilmüledünni.El metleil esrarül meknuni veşşeyhül fani Mahmud Samini el Hüseyni yül Paluvi(ks)
Mhmud Samini(ks)Hazretlerinin şemailleri.
Uzun boylu müdevver çehreli(yuvarlak yüzlü) lihyei(sakalı) saadetleri tam beyaz bir kabze(tutam) boyunda mübarek gözleri ela beyazında kırmızılık mevcud kaş ve kikirpikleri uzunca ve gayet yakışıklı,mübarek dişleri olmdığı halde söylerken ve kuran okurken dişsizliği belli olmazdı.Başına beyaz fes giyinir siyaha meyyal neft-i tülbent(petrol yeşili) bağlar ve yaz mevsiminde uzun entari ile şam hırkası giyinir kış mevsiminde ise Bursa mamulatından keçeden basma çideri cübbe giyinir.Hey-eti ali leri(görünüşleri)( heybetli idi) iptida görenleri heybet alır,lakin huzuru alilerinde bulunup sohbetlerini dinledikçe ünsiyet(alışmak) ve muhabbet bir derecede olurki Meclisi ali-lerinden ayrılmak istenmez bütün havatırdan saf ,huzur ve rahatta müsteğrak( Mânevi bir vaziyete dalmış. Kendini bilmiyecek derecede dalgın olan.) bulunurdu.Meclisi ali lerinde devamlı misk kokusu bulunurdu.Hat-mi hacegandan sonra ayağa kalktıklarında o mübarek raihayı tayyibe(güzel koku) daha fazla duyulurdu. Pazartesi ve Perşembe günleri
ikindi namazından sonra,ve Cuma namazından sonra hat-mi şerif okuyup sonunda teveccüh için kapıyı kapatıp gözleri yummak adtlerinden idi.Teveccuh anında cezbeye gelen ve bağıranlara kızarlar ve engel olurlardı.Samini lakabının anlamını soranlara (nur sari:bulaşıcı nur )ne ise manası odur derlerdi.
Vukuu irtihalleri(vefat tarihleri) hicri bin üçyüz onbeş senesidir.Bir yıl kadar vücudda su birkmesi hastalığından yatakta yatarmış Hastalıklarında muhiblerinden Teberdar efendi hizmetlerini ve işlerini yapmış dır. Teberdar efendi bir gün kalbinden vasiyyetini yapsalar diye geçirince Samini hazretleri ne acele ediyorsun gideceğimiz zaman haber veririz buyurmuşlar. ve mamafih vasiyyet etmişler ve beşyüz kuruş sarf ediniz buyurmuşlar ama teberdar efendi içnde az bulunca peki bin beşyüz olsun buyumuşlar ve Murat kenarında kelekbaşına defnediniz buyurmuşlar Teberdar efendi efendim orası uzak ve boş bir yerdir deyince Gelip etrafımızı doldururlar buyurmuşlar.
Harput’un büyük velîlerinden. Elazığ’ın Palu ilçesine bağlı Hun köyünde doğdu. Seyyiddir. Doğum târihi belli değildir. İlk tahsîlini doğduğu yerde yaptı. Sonra Ali Septî hazretlerinin sohbetlerinde kemâle geldi. On üç sene talebelik yapan Mahmûd Sâminî, tasavvuf yolunda yüksek derecelere kavuştu.
Ali Sebdi Hazretleri’nin sevdiği müritlerinden biri de Samini Hazretlerî’dir. Samini Hazretleri Ali Sebdi Hazret-leri’nden icazetini alınca bir süre evine kapanarak dışarı çıkmaz. Devamlı ibadet ve taatla meşgul olur. Onun Ali Sebdi Hazretleri’nin yanına gelmediğini gören bazı müritler hemen dedikoduya başlarlar. “Bak icazeti alınca şeyhini unuttu.” kimi de: “Demek ki Mahmut Samini şeyhini icazet alana kadar sevmiş”, “Mahmut Samini daha şeyhini tanımıyor. Ali Sebdi Hazretleri’nin bana vereceği bir şeyi yok diyormuş.” diye dedikodu yaparlar. Bu dedikodulara Ali Sebdi Hazretleri’nin hanımı da katılır. şeyh Ali Sebdi Hazretleri bunları duyar ama aldırmaz. Bir gün hanımı Ali Sebdi Hazretleri’nin yanına gelerek: “Samini seni tanımıyormuş.” deyince Ali Sebdi Hazretleri bakar ki dedikodu oldukça büyümüştür. Bunun üzerine müritlerinden Salih’i çağırarak: “Git Samini’nin sarığını sök, boynuna dola çarşının ortasından çekerek getir.” der. Ali Sebdi Hazretleri’nin müridi söyleneni yapmak için Samini Hazretleri’nin evine gider. “Efendi seni istiyor” der. Samini Hazretleri hazırlanarak dışarı çıkar: “Efendi beni nasıl istiyor” der. Derviş Salih: “Efendi dedi ki sarığını sök, boynuna dola ve çekerek getir.” Samini Hazretleri; “Efendi nasıl istiyorsa öyle yap” der. Derviş Salih sarığı söker, Samini Hazretleri’nin boynuna dolayarak ara sokaklardan çekip götürmek ister. Samini Hazretleri bunu anlayınca birden durur: “Efendi beni nereden götürmeni istedi?” der. çarşıdan der ohalde dediğini yap öyle götür der ve gider.Ali Sebdi hz. onu . Hun Köyü’nden alarak Palu’ya getirir, Ali Sebdi Hazretleri ona: “Ben seni zikirsiz ve fikirsiz kabul ettim.” der. Daha henüz çocuklukla gençlik arasında sayılan Mahmut Samini Hazretleri şeyhine hizmet etmekten büyük bir zevk alır. Bazı kaynaklar Ali Sebdi Hazret-leri’nin ona akşam yemeklerinde armut yedirdiğini söylerler. Ali Sebdi Hazretleri çok sayıdaki müritlerinin içinden en çok Samini’ye ilgi göstermiştir. Ondaki ışığı Hun Köyü’ndeki ziyafette keşfeder. Mahmut Samini Hazretle-ri’nin Evlad-ı Resul zincirinden olduğunu iddia ederler. Bir rivayete göre, Mahmut Samini Hazretleri’nin dedesinin Diyarbakır’ın Derik ilçesi’nden gelerek Hun Köyü’ne yerleştiği söylenmektedir.
Mahmut Samini, şeyhi Ali Sebdi Hazretleri’ne bağlılıkta en ufak bir kusur etmemiş, kısa zamanda Ali Sebdi Hazretleri’nin en yakın müridi olrnuştur. Şeyhle Samini arasındaki bu yakın diyalog, diğer müritler arasında ki kıskançlığa neden olur. Ali Sebdi Hazretleri bunu sezer ama, çoğu zaman bilmezlikten gelir. Mahmut Samini şeyhine olan bu bağlılığı yüzünden kısa zamanda derecesini artırır. Kur’an-ı hıfz ederek dini bilgisini de geliş tirir. Onu en çok kıskanan müritlerden birisi Melekanlı Abdullah’tır. Ali’ Sebdi Hazretleri, Mahmut Samini ve Melekanl’nın evde yanlız bulunduğu bir sırada, Samini’yi yanına çağırarak: “Mahmud” der, “Yağmur yağacağa benziyor, şu damı çık da biraz loğla.” Samini dama çıkar. Bir süre sonra damdan loğ sesi gelmeye başlayı nca, Ali Sebdi Hazretleri, Melekanlıya seslenir: “Hele çık bak Samini damı loğluyor mu?” Melekanlı bir tavana bakar bir de Ali Sebdi Hazretleri’ne: “Efendi, ses geliyor.” der. Ali Sebdi Hazretleri: “Ben de sesi duyuyorum, sen yine de çık bir bak nasıl loğluyor?” der. Melekanlı dama çıktığı zaman hayrette kalır. Mahmut Samini damın bir ucunda oturmuş, şehadet parmağı ile loğu bir oyana, bir buyana yönlendirerek damı loğlamaktadır. Loğun kendi başına gidip geldiğini gören Melakanlı gerisin geri Ali Sebdi Hazretleri’nin yanına gelir. Daha ağzını açmadan şeyhi: “Gördün mü Melakanlı?” der. Melekanlı biraz mahcup bir şekilde, “Evet” der. Ali Sebdi Hazretleri devam ederek: “Sen de öyle dam loğlayabilir misin?” Melekanlı: “Loğ layamam Efendi.” der. Ali Sebdi Hazretleri; “Peki, Samini’yi niçin sevdiğimi şimdi anladınız mı? Bir daha Samini’yi kıskanmayın.” der.
Tarikatta her şeyin sadece dini bilgilerle olamayacağını her mürit ne yazık kî anlayamaz. Şeyhe bağlılığın ve ona güvenin çok önemli olduğunu müritlerin bilmesi gerekir. Makamların aşılmasında bu çok önemlidir.
Samini Hazretleri kısa zamanda şeyhi Ali Sebdi Hazretleri’nden icazetini alarak inzivaya çekilir. Şeyhi ona icazetini verirken: “Tuttuğun yol zor, Allah muvafak etsin.” diyerek duada bulunmuştur.
Kışın Palu’da, yazın Murat’ın karşısındaki Palu bahçelerinde kalan Mahmut Samini, şeyhinin ölümüne kadar irşad görevine başlamamıştır. Rivayete göre: Samini” sıfatını icazetten sonra almıştır. şeyh Ali Sebdi Hazretleri vefat edince, Palu bahçelerindeki evinin yanına minareli bir mescit yaptırır. Burada vakit namazları nı hem cemaatle eda eder, hem de mescide gelen bu cemaate vaaz verirdi. Bir süre sonra kışın Palu’ya göçmeyerek burada kalır. Onun derin bilgisi ve tasavvufi düşüncesi sayesinde çok sayıda insan ona yürekten bağlanır. şeyhi Ali Sebdi Hazretleri gibi oda kendinden sonra değerli halifeler yetiştirir. Bunlardan bazıları:
Hafız Osman Bedrettin (îmam Efendi),
Mustafa Naci Efendi, Mîyadinli Mehmet Efendi gibi mutasavvuflardır.
Bunların içinde imam Efendi lakabıyla ünlü, Hafız Osman Bedrettin Hazretleri nin ona intisabı oldukça ilginçtir. Hafız Osman Bedrettin Hazretleri’nin (imam Efendinin) Erzurum’dan gelerek şeyh Mahmut Samini Hazretlerine teslim olması çok zor olur. Çünkü imam Efendi Erzurum’un değerli hoca ve mutasavvuflarından dersler almış, zahiri ve batini ilimlerde kendini çok iyi yetiştirmiştir. Aynı zamanda hafız olan imam Efendi, dini ve tasavvufi gelişmesini babası Selman-ı Sükuti den sonra Ahmet Me-rami gibi değerli bir hocadan almıştı. O, Palu’ya geldiğinde epeyce doludur, îlk defa gördüğü Mahmut Samini Hazretleri’ne kolayca teslim olmamış, Mahmut Samini Hazretleri ise imam Efendi’nin içinden geçenleri bildiği için ona birçok kerametler göstermek zorunda kalmıştır. Mesela Palu’ya ilk geldiği günlerden birinde imam Efendi’ye “Hafız, misafirlik üç gün olur, seninki üç günü geçti. Bahçeye inde şu havuzun suyunu sal ve sebzelere su ver.” der, îmam Efendi tereddüt etmeden bahçeye iner, havuzu salarak sebzeleri sulamaya başlar. Bir süre sonra havuzdaki su biter ama, bakar ki sebzelerin yarısı sulanmamıştır. Doğru Samini Hazretleri’nin yanına koşar: “Efendi” der “Havuzun suyu bitti. Sebzelerin yarısı ise sulanmadı.” Samini Hazretleri tebessüm eder, “Hafız sen, ne diyorsun, o havuzdaki su sebzelerin tamamını suluyordu. Senin bir yanlışlığın var. Su bitmemiştir git bir bak.” deyince, imam Efendi itiraz etmeden gerisin geri bahçeye iner, bakar ki havuz ağzına kadar suyla doludur. Aradan bir gün daha geçer, Şeyh Samini Hazretleri bu sefer de imam Efendi’ye: “Git biraz bahçeden sebze topla getir ki yemek yapsınlar.” der. imam Efendi Şeyhi Samini Hazretleri’ne dönerek: “Efendi sebzeleri dün suladım. Daha çiçekteler.” deyince, Samini Hazretleri: “Sen yine de git bir bak.” der. imam Efendi bahçeye inip bakar ki ne görsün, dallarında taze taze patlıcanlar, domatesler durmuyor mu?
işte imam Efendi’nin Samini’ye bağlılığı bundan sonra başlar. Bu bağlılık şüphesiz Samini’nin büyük mutasavvıf oluşundan ileri gelir. Gelişen olaylara bakılırsa, imam Efendi onu önce kafasında düşündüğü çerçeveye oturtamamış, bu sebeple bir süre tereddüt geçirmiştir. Çünkü Samini Hazretleri çağın bilinen tarikat şeyhlerinden farklıdır. Alçak gönüllülüğü, hitabeti, hoşgörüsü ile dikkat çeker. Görünüş itibari ile kara , dişleri dökük ve tütün içen biridir. O, en büyük feyzini şeyh Ali Sebdi Hazretlerinden almıştır. Bu değerli zat Palu’da vefat ederken yanından hiç ayrılmayan ilk halifesi Mustafa Naci Efendi yine başucundadır. 1895 yılında ebedi aleme göç eden Mahmut Samini Hazretleri eski Palu mezarlığına defnedilir. Ona hayatı boyunca sadakat gösteren Mustafa Naci Efendi ise, onun ölümü üzerine kendini büyük bir boşlukta hisseder. Samini Hazretleri’nin yıllarca sırdaşı, gönül dostu olmuş, ona hizmet etmeyi tek gaye edinmiş bu zat, daha sonra imam Efendi’nin yanına gelerek bu boşluğu doldurmaya çalışır.
şeyh Samini Hazretleri ömrü boyunca yanına gelenlerin hepsine manevi değeri büyük olan nasihatlarda bulunmuştur. Onlara içlerinden dünya sevgisini çıkarmayı öğütlemiş, insanlara Allah sevgisiyle yaklaşmalarını söylemiştir. O, ömrünü hep manevi âlem için harcamış, hep iyilikten, güzellikten yana olmuştur. Halifesi olan Osman Bedrettin Hazretleri’ne (imam Efendi’ye): “Hafız, ne söylersen söyle, hep kitaptan konuş. Bunda iki faide vardır:
1- Sen aradan çıkmış olursun, böylece kendine gurur da gelmez.
2- Birisi itiraz ederse başkasının sözü olduğu için nefsin araya girmez. Bu suretle hiddet ve can sıkıntısına düşmezsin.” diyerek Önemli nasihatlar yapmıştır. Yine halifelerine öğütler verirken; “Tasavvufta yol arı kovanına benzer. Arı gibi bal yapmak, karınca gibi kanaatkar olmak lâzımdır. Bal yapma idrakine eriştiğinde ise, bu şifalı baldan Müslüman kardeşlerine tattırmak şarttır. Dünyanın yaratılışında büyük hikmetler vardır. Veliler iğnenin ufacık deliğinden Hindistanı seyrederler. Bu hâl ise âlem-i misalin altında bir hâldir. Alem-i misal bunun üstündedir. Resül-u Ekrem Efendimiz’den nurlarını alır ve ondan sonra vahdet sarayının ezeli ve ebedi varlığında erirler.” diyerek insanlara hizmeti ve Allah aşkını ön plâna çıkarmıştır. Hem cemaatini, hem gelecek nesilleri sahte şeyhlere karşı uyarmış: “Bir şeyhte üç şeye dikkat ediniz.” diyerek bunları şöyle sıralamıştır:
1- Kendine dünyalık verildiğinde hoşuna gidiyor mu?
2- Sünnetlere amel ediyor ve onlara uyuyor mu?
3- En çok neyi seviyor? Dünyadan konuşulduğunda hoşlanıyorsa ondan uzak durun.”
imam Efendi şeyhi Mahmut Samini Hazretleri için şunları söylüyor: “Biz on sekiz sene yüksek huzurlarına gittik, geldik. Kendinde bir büyüklük duygusu katiyen görmedik. O, hiçbir zaman kendini şeyh saymadı. Buna rağmen pek heybetli ve azametli görünürdü. Bazen derdi ki: “Dünyanın ne kadar harap olduğunu benden anlayın. Bir zaman şeyh Ali Efendi gibi bir zatı muhterem bu halkı irşad ederdi. şimdi ise biz bu halka söz söylüyoruz. Heyhat !..”
Evet, O: îmam Efendi, Miyadınlı Mehmet Efendi ve Mustafa Naci Efendi gibi büyük zatlara emanetini verirken, gelecek nesillere de çok büyük mesajlar iletmiştir.
Samini Hazretleri ile ilgili bazı rivayetler şunlardır
imam Efendi Diyarbakır’da askerlik görevini yaparken bir mürşit aramaktadır. Bir tavsiye üzerine Palu’da bulunan büyük Nakşi mutasavvıfı şeyh Mahmut Samini Hazretleri’ni ziyarete gelir. Onun geleceğini Samini Hazretleri Önceden rüyasında görmüştür. Yanında bulunan sadık bir müridi olan Mustafa Naci Efendi de imam efendi’nin geleceğini rüyasında görmüştü.
Samini Hazretlerinin gördüğü rüya şöyle idi: Murat suyundan ark açarak bostan tarlası yapmaktadır. Tam o sırada bir yabancı kendilerinden biraz yukarda su kanalı açarak oda bostan tarlası yapmak ister. Samini Hazretleri: “Sen arkı yukarıda açmışsın sofu, bize doğru yaklaş ve arkını buradan aç.” der. Bunun üzerine yabancı biraz naz eder ama, inerek arkı aşağıya açar ve Samini Hazretleri o arka da su bağlar. Samini Hazretleri gördüğü bu rüyayı şöyle yorumlar: “Mustafa, bu gün bize bir misafir gelecek. O gelen misafir bize teslim olmakta direnecektir. Arkı aşağıdan açmasının yorumu ise o zatın sonunda bize teslim olacağını gösterir.” der. Hakikaten o gün gelen misafir imam Efendi’dir. Ve onun Samini Hazretleri’ne teslim olması oldukça güç olur.
Mahmut Samini Hazretleri’nin, Seydili Köyü’nde sadık bir müridi vardır. Her cuma mutlaka şeyhinin mescidine gelip cumayı şeyhinin arkasında kılarmış. Bir cuma günü yine şeyhine gelmeye niyetlenmiş. Her nasılsa biraz geç kalmış. (Seydili Köyü Murat Neh-ri’nin karşı yakasında olduğu için çok aşağıdaki köprüden geçmesi gerekiyormuş. Daha suyun karşısında iken ezan okunmaya başlamış. Bakmış köprüye daha epeyce bir mesafe var. “Eyvah,” demiş: “Ne cami kaldı ne cuma. şimdi ben ne yapacağım!” diyerek eşeğini Murat nehrine doğru sürerken, “Ya Samini yetiş” diye seslenmiş. O anda sanki biri kendisini bir iple çekerek karşı kıyıya çıkarır. Hemen koşarak abdestini alır ve cuma namazına yetişir. Yine şeyhinin arkasında cuma namazını eda eder. Cemaat dağılırken Mahmut Samini Hazretleri Seydili Köyü’nden gelen müridine, “Sofu, sen hele biraz kal der. Herkes dağıldıktan sonra Samini Hazretleri: “Sofu bir daha geç kalma, benim işim gücüm yok da seninle mi uğraşacağım?” der.
Yine bir gün müritlerinden birinin çocuğu Mahmut Samini Hazretleri’nin evine gelir. “Efendi, babam çok hasta, bana şeyhimde üzüm varsa biraz getir dedi.” Samini Hazretleri biraz düşünür, sonra Mustafa Naci Efendi’ye: “Mustafa, bir sepet al bana in, en alt köşedeki tevekten sepete üzüm koy getir ki çocuğa verelim.” der. Mevsim kış olmasına rağmen Mustafa Naci Efendi tereddüt etmeden sepeti alır ve bağa iner. şeyhinin söylediği teveke gelir bakar ki, tevek karlarla kaplı: tevetin üzerindeki karları temizler. Bir de ne görsün, dallarında salkım salkım taze üzümler durmakta. Sepeti doldurup döner. Mahmut Samini Hazretleri üzümü çocuğa verdikten sonra: “Oğlum, babana selamımı söyle, yanna iyileşip yanıma gelecek.” der. Çocuk gittikten sonra Mustafa Naci Efendi tekrar bağa iner. Niyeti biraz daha üzüm toplayıp müritlere ücram çimektir. Tevekin başına geldiğinde şaşırıp kalır. Biraz önce üzüm topladığı tevekte üzüm kalmamıştır. Bu teveke işaret koyar. Bu gün, o bağ kuruyup geçtiği halde üzüm topladığı o tevek halen üzüm vermektedir.
Sâminî hazretlerinin Hâfız Osman Bedreddîn hazretlerine nasîhatlerinden bâzıları:
Hâfız! Makâm-ı irşâd yâni insanları yetiştirme makamı bir şimşektir. Çaktığı vakit etrâfını aydınlatır ve düştüğü yeri de yakar. Mârifet; o aydınlığı insanların kararan kalbine nüfûz ettirmek (sokmak) ve kalbleri aydınlatmaktır.
“Hâfız! Bir çocuk tahsîl çağına geldiği zaman, okuyup yazmaya nasıl harfleri öğrenmekle başlarsa, Hakk’a ermek de tavsiye edeceğim şu hususlara uymakla gerçekleşir:
1) Allahü teâlâyı tanımak, 2) Muhabbetullah (Allahü teâlâya muhabbet), 3) Gönlü toplamak, 4) Teslîmiyet, 5) Nefsin arzularına uymamak, 6) Bu yolda gayret göstermek, 7) Kesrette vahdet. Halk içinde Hak ile olmak, 8 ) Çok salevât okumak, 9) Kelime-i tevhîdi çok söylemek, 10) Az yemek, 11) Temiz giyinmek, 12) Halka faydalı olmak, 13) Mütehallik, güzel ahlâk sâhibi olmak, 14) Mürşide, yol göstericiye, hocaya itâat, 15) Arkadaşlarına şefkat, sevgi, 16) Âleme ibret nazarı ile bakmak, 17) Vaktin kıymetini bilmek, 18) Hükûmete itâat, 19) Hasedden ârî, uzak olmak, 20) Kimseye buğz ve düşmanlık etmemek, 21) Komşu hakkını ileri tutmak, 22) Sözünün eri olmak, 23) Kendini tanımak, 24) Dünyâdan lüzumlu kadar nasîb almak, 25) Âhireti unutmamak, 26) Doğruluktan ayrılmamak, 27) Haddi aşmamak, 28) Huzûrla sükûn bulmak. Tasavvufun elifbâsı bunlardır. İnsanlar arasında aşk ateşiyle dolaş, fenalıkları yak, iyilikleri besle. İnsanı insana yaklaştır, Hakk’a ulaştır. Aslâ ilmine güvenme, fadlına kanma. Dünyâya aldanma, nefsine uyma, şeytanı at. Aşk ile yan, şevk ile kalk. Peşinden gelenleri ne olursa olsun iyi gözet, sapıkları düzelt. Huzûra dikkat, her sözün hakîkat, görüşlerin mârifet olsun.
GÜNERKAN AYDOĞMUŞ” UN HARPUT KÜLTÜRÜNDE DİN ALİMLERİ KİTABINDAN ALINMIŞTIR.
Katkılarından dolayı Teşekkür ederiz