YENİ DİNLERİMİZ HAYIRLI OLSUN
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيم
وَمَن يَعْتَصِم بِاللّهِ فَقَدْ هُدِيَ إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
DEMOKRASİ ŞEHİTLERİMİZE SELAM OLSUN !
HAMD alemleri yaratan, yaşatan ve koruyan Allah(cc) a selatü selam, onun kulu ve resulu olan Hz.Muhammed (sav)e, bütün peygamberlere, peygamberlerin ashabına ve tüm İslam a inananların üzerlerine olsun.
“Nefsinin arzusunu ilâh edinen, Allah’ın; (hâlini) bildiği için saptırdığı ve kulağını ve kalbini mühürlediği, gözüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allah’tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hâlâ düşünüp ibret almayacak mısınız?”
Casiye suresi/23
“Dilleriniz yalana alışageldiğinden dolayı, Allah(cc)a karşı yalan uydurmak için, “Şu helâldir”, “Şu haramdır” demeyin. Şüphesiz, Allah(cc)a karşı yalan uyduranlar, kurtuluşa eremezler.”
Nahl suresi/116
“Onları gördüğünde gövdeleri hoşuna gider. Bir şey konuşsalar sözlerine kulak verirsin. Onlar birbirine Hint kumaşı giydirilmiş kütük parçaları gibidirler. Her bağırtıyı aleyhlerinde zannederler.Onlardan sakın! Onlar düşmandır! Sakın onlardan! Allah onları kahretsin! Nasıl da aldatıp döndürülüyorlar!”
Munafıkun suresi/4
“Yeryüzünde hiç dolaşmadılar mı ki, kalpleri olsun da onunla akıllarını çalıştırsınlar, kulakları olsun da onlarla duysunlar. Şu bir gerçek ki, kafadaki gözler kör olmaz ama göğüslerin içindeki gönüller körleşir.”
Hac suresi/46
Yirminci yüzyıl teknoloji çağıydı.Teknolojiyi elinde bulunduranlar gücü de ellerinde bulunduruyorlardı.Teknoloji satışından elde edilen gelirler katlandıkça, teknoloji satanların iştahı kabardıkça kabardı.Yirmi birinci yüzyıla girerken iletişim teknolojileri öylesine gelişmişti ki bilgi aktarımının hızı baş döndürücü bir hal aldı.Kolayca bilgiye ulaşmak, görüntülü haberleşmeler, bir insanın tek başına bir haber ajansı gibi çalışır duruma gelmesi…
Bütün bunların heyecan verici olduğu doğru. Ama bir de madalyonun öbür tarafına bakarsak; saf ve doğru bilginin yayılması ne kadar hızlı ve kolaysa asılsız,yanlış, çarpıtılmış bilginin yayılması da aynı süratte olmaktadır.
Bilgi hızının artışına paralel olarak bilgi kirliliği de çığ gibi büyüdü.İnsanlar bilgi bombardımanı altında,güvenilir gerçek bilgilere ulaşmak için fazladan zaman harcamak zorunda kalıyor. Bilgi çöplüğünden doğru bilgiye ulaşmak ise samanlıkta iğne aramaya eş değer hale geldi. Her konuda olduğu gibi dini konularda da bilgi kirliliği de ne yazık ki hızla yayıldı ve insanları çelişkilere şevketti.
Neye inanacaklarına şaşıran insanlar farkında olmadan dinlerinden uzaklaştılar. Öyle ki din adamları da birbirlerini yalanlar hale geldiler. Dinin esaslarını akıllarıyla yorumlamaya başladılar. Böyle bir ortamda biz de has bel kader hakikatlerin kuran ve sünnette olduğunu hatırlatmak için bu yazımızı yazdık. Say ve gayret bizden Tevfik ve inayet yüce mevlamızdan.
Bizi böyle bir çalışmaya iten en önemli sebep; Gerçek ehl-i sünnet akidesinin iman, itikat ve amel gibi bu üç unsurunun yerine. akıl ve mantık la yapılan yorumlarla birlikte dinin aslından uzaklaştırılmasıdır. İslamın esasını teşkil eden iman, itikat ve amel konularının akıl ve mantıkla yorumlanması,Müslümanların ebedi hayatlarının mahvına sebep olmaktadır.İslamın esas ve usulü bir yana, teamülde bile olmayan Bid’at ve hurafeler o kadar yaygınlaştı ki bunlar adeta din yerine geçmeye başladı. Ne yazık ki günümüz alimleri de bu hususlarda çoğunluğa uyarak bunları göz ardı etmeye başladı. Halbuki yüce mevlamız;
“Yeryüzünde bulunan(insan) ların çoğuna uysan, seni Allâh’ın yolundan saptırırlar. Onlar sadece zannediyorlar ve onlar sadece saçmalıyorlar.”
Enam suresi/116
“İşte bu, benim dosdoğru yolum. Artık ona uyun. Başka yollara uymayın. Yoksa o yollar sizi parça parça edip O’nun yolundan ayırır. İşte size bunları Allah(c.c) sakınasınız diye emretti.”
Enam suresi/153
Ebu said-i Hudri (r.anh)den şöyle rivayet olunmuştur; Resulullah(sav) in şöyle buyurduğunu işittim, “Sizin içinizde öyle zümreler türeyecektir ki,Siz,onların namazlarının yanında kendi namazlarınızı, onların oruçlarının yanında kendi oruçlarınızı, Onların iyi işleri yanında kendi salih amellerinizi küçük göreceksiniz.Onlar kur-an da okuyacaklar.Ancak okudukları kuran hançerlerinden aşağıya geçmez(onlar kur’ana uymayacaklar. )Okun avı delip çıktığı gibi dinden çıkacaklar.Okun sahibi avı delip geçen okun uç kısmına(demirine) bakar kan izi göremez.”
Tec. sar..sah.buh.tec.sar.terc./1783
Bu benzetme kişinin dinden nasıl bir suratle çıktığını izah etmektedir. Öyleki dinden çıkan kendisinin bile haberi olmaz.
“Yalanı, ancak Allah(cc)ın ayetlerine inanmayanlar uydurur. İşte onlar, yalancıların ta kendileridir.”
Nahl suresi/105
İman dan çıkaran en büyük fiil yalan söylemektir. Yalan söyleyen imandan çıkar. Bu dinden süratle çıkanların en büyük özellikleri yalancılıklarıdır. Eğer bir kişi yalan söylüyor. takiye yapıyorsa ondan hemen uzaklaşmalıyız. Yoksa biz de dinden çıkacak fiillere alışırız, imanımızdan oluruz. Kişinin dinden çıktığını ancak kuran ve sünnet ölçüsüyle anlayabiliriz. Dinden çıkan kimseler için kuranda yüce mevlamız şöyle buyurmaktadır:
“Onlardan birçoğunun inkâr edenleri dost edindiklerini görürsün. And olsun ki kendileri için önceden (ahirete) gönderdikleri şey; Allah(cc)ın onlara gazap etmesi ne kötüdür! Onlar azap içinde ebedî kalıcıdırlar.”
Maide suresi/80
“Eğer Allah(cc)a, Peygamber’e ve ona indirilene (Kur’an’a) inanıyor olsalardı, onları (müşrikleri) dost edinmezlerdi. Fakat onlardan birçoğu fasık kimselerdir.”
Maide suresi/81
Bu ayet ve hadisleri bilen alimler var mı var! Ama bunları yazanlar söyleyenler var mı onlar yok. Neden? Çünkü yeni islam yeniden islam projesine uymaz. Dolayısıyla da onların işine gelmez.Sadece bu değil! Aldıkları eğitim onlara hakikati öğretmedi.Devlet, kuruluş felsefesine göre her konuda toplumu kendisine göre şekillendirir. Cumhuriyetin kuruluş felsefesi laiklik ilkesidir. Laik din adamları yetiştirmiştir. Onlar da laikliğe uygun davranmak zorundadır. İşte sorun burada başlıyor. Tamamı müslüman olan bir toplumu laik bir sisteme angaje etmek!. Asıl devlet için en büyük tehlike bura dan başlamıştır. Acaba cumhuriyeti kuranlar bu tehlikeyi bilmiyor muydu?
1907 yılı sonunda Paris’te tüm muhalif gruplar ve Ermeni Devrimci Federasyonu (Taşnaksutyun)’un katılımı ile Ahmet Rıza, Prens Sabahaddin ve Malumyan’ın ortak başkanlığında II. Jön Türk Kongresi düzenlendi. Bu sefer dış müdahale konusu ortaya atılmadı ve üç gün süren kongre çalışmalarını 29 Aralık’ta tamamlayarak bir bildirge yayımladı.
Bu beyanname ile katılımcıların II. Abdülhamid’i tahttan inmeye zorlamak ve parlamenter bir yönetimin kurulması etrafında birleştikleri duyuruldu
Milli Mücadele kadrolarının büyük bölümü eski İttihatçılardan oluştu. Başta Mustafa Kemal olmak üzere Rauf, Fethi, Kâzım Karabekir, İsmet (İnönü), Celal (Bayar), Adnan (Adıvar), Şükrü, Rahmi, Çerkes Reşit, Çerkez Ethem, Bekir Sami, Yusuf Kemal, Celaleddin Arif, Ağaoğlu Ahmet, Recep (Peker), Şemsettin (Günaltay), Hüseyin Avni, Ziya Hurşit Beyler gibi milliyetçi liderlerin tümü eski İTC(ittihat ve terakki cemiyeti) kadroları ve hatta Teşkilat-ı Mahsusa görevlileri idiler.
İttihatçı hareketin basın ve propaganda sözcülerinden Ziya Gökalp, Mehmet Emin (Yurdakul), Mehmet Akif (Ersoy), Celal Nuri (İleri), Yunus Nadi (Abalıoğlu), Falih Rıfkı (Atay), Velid Ebüzziya ve diğerleri Milli Mücadele’nin de savunuculuğunu üstlendiler.
Evet bilmiyorlardı!. Çünkü onların hepsi askerdi, gayeleri sadece gücü ele geçirmekti, toplumun durumunu ve vereceği tepkileri düşünemezlerdi. Arkalarında Paris londra ve Avrupa vardı. Hedeflerine ulaşmaktan başka hiç bir şeyi düşünemezlerdi.
Cumhuriyeti kurduktan sonra da aynı kadro yine dışarıdan yönetilmeye devam etti. 9 Ağustos 1928’de latin harfleri Cumhuriyet Halk Partisi’nin Gülhane’deki galasına katılanlara tanıtıldı. 11 Ağustos’ta Cumhurbaşkanlığı hizmetlileri ve milletvekillerine, 15 Ağustos’ta da üniversite öğretim üyeleri ve edebiyatçılara yeni alfabe tanıtıldı. Türkiye’de 1 Kasım 1928 tarihinde de latin alfabesi kabul edildi.
Latin harflerine geçilmesi önerisi, 1923’te Kâzım Karabekir tarafından “İslam’ın bütünlüğüne zarar vereceği” gerekçesiyle reddedilmişti. Ancak tartışma basında geniş yer bulmuştu.
Tarihi bazı bilgilere bakınca şu anki durumu bir kıyaslarsak aklımıza bazı sorular takılıyor. Acaba cumhuriyeti kuranların körü körüne bağlı oldukları kişi yada kişiler mi vardı. Şayet yoksa cumhuriyeti kuranlar mı tamamı müslüman olan halkı dinden uzaklaştırmak istediler. Bence her ikisi de vardı. Neden mi ? Eğer akıl hocaları olmasaydı devrimlere gerek olmadan birlik içindeki halkı bölecek böyle hareketlerin içine girmelerine gerek yoktu.
İngiltere başbakanı David Lloyd George;”Şu elimdeki Türklerin taptığı kitaptır. Kuranı Kerim… Biz bu milleti tam 300 yıldır bu kitaptan ayırmaya ve dinlerinden uzaklaştırmaya çalışıyoruz. Zira, bu kitap Türk’lerin elinde olduğu ve onlar bu kitaba göre amel ettiği sürece, bütün dünyanın orduları bir araya gelse, yine de Türkleri yenemezler” demişti.
Cumhuriyeti kuranların ingilizlere borcu vardı onun için harf devrimiyle kuran-ı kerim’in okumasını bile unutturmaları lazımdı. Sadece o da yetmez, ırkçılık da olmalıydı! Çünkü demografik yapı bozulmalı
Türkler zayıf bırakılmalıydı ki gelecekte yok edilmeleri kolay olsun. Yetmezdi! Kültürleri de değiştirilmeliydi! Nasıl mı? Kıyafetleri, türküleri, oyunları ve sabah selamlaşmalarına kadar devlet her şeyi tanzim etmeliydi ve hemen başlamıştı. Laiklik Avrupa da o tarihte sadece Fransa’da vardı. Yeni cumhuriyetin laik olması lazımdı. Çünkü İslam ülkelerinin gözünden düşürülüp yardımlarının kesilmesi gerekiyordu.
İşte; bu gün ülkemizin yaşadığı ve yaşayacağı sıkıntının temeli bu devrimlerle başlamış oldu..Amaç Türklerin elinden kur’anı almaktı. Kur’andan uzaklaşan Müslümanlara adı İslam olan her dini kabul ettirmek daha kolay olacaktı. Dini asimilasyon o tarih itibarıyla hızla başladı. Kurulan yüzlerce tarikat el altından piyasaya sürüldü. Hakiki ehl-i tarik devlet tarafından bozuk ilan edilerek ya sürgün edildi yada vatana ihanet suçundan idam edildi. Aydın din adamları süratle yetiştirilip camilere yerleştirildi. Yeni dinlerimiz hayırlı olsun.
Said (nursi)kürdi de bu menfur planın dini ayağının bir neferiydi ve görevini başarıyla yürüttü.” Muhammed-i Arabi Aleyhissalatü Vesselam” diyerek ırkçılığı ve ardından güney doğuda kürtçülük akımını başlattı. Dine sayısız bid’atı yerleştirdi ve hatta Hırıstiyanların Müslüman olmasına gerek yok, hırıstiyan olabilirsiniz diye fetvasını da verdi.”Ey ehl-i kitab! İslamiyeti kabul etmekte size bir meşakkat yoktur. Size ağır gelmesin! Zira, size bütün bütün dininizi terk etmenizi emretmiyor. Ancak, itikadınızı ikmal ve yanınızda bulunan esasat-ı diniye üzere bina ediniz; diye teklifte bulunuyor”. İşaretül icaz 1978 baskısı sahife 53)
Halefi (feto) da Muhammedi(sav) tasdik etmeye gerek görmüyor, (Yani La İlahe İllallah demek yeterlidir, Muhammedür Resulullah demeye gerek yoktur.) diyor.
Şimdi herkes soruyor bu (feto) deccalının ardına insanlar neden düşüyor? İşte cevabı; 88 yıldır bu milletin inancına yapılan baskı ve onu sömüren deccallar!! Acaba batı bizi elindeki dini alternatiflerden hangisiyle vurmaya hazırlanıyor? Cevabı gayet açık. Dinde reform yapacağız, günümüze uymayan tüm hadisleri kitaplardan kaldıracağız. Hangi sünnete uyacağımıza diyanet karar verecek!!! Bundan sonra da diyanetin bize dayatacağı yeni dine karşı oluşacak din temelli ayrışmalar “Dini bilmeyen dincilerle aydın olduğunu zanneden akılcıların savaşı” Allah(cc) bu yüce millete yardım etsin, işimiz ahirette zor.
“Ama siz, birbirinizi öldüren, içinizden bir kesime karşı kötülük ve zulümde yardımlaşarak; size haram olduğu hâlde onları yurtlarından çıkaran, size esir olarak geldiklerinde ise, fidye verip kendilerini kurtaran kimselersiniz. Yoksa siz Kitab’ın bir kısmına inanıp, bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Artık sizden bunu yapanın cezası, dünya hayatında rezil olmaktan başka bir şey değildir. Kıyamet gününde ise onlar
azabın en şiddetlisine uğratılırlar. Çünkü Allah(cc) yaptıklarınızdan habersiz değildir.”
Bakara suresi/85
Vesselamu ala menittebeal huda
esrari/2016